6 Haziran 2012 Çarşamba

Asıl mesele bu.


Türkiye’de hiçbir meseleyi dinden, Müslümanlığa uygunluğundan, "kitaptaki yerinden" bağımsız olarak tartışamayacağız, görünen o.
Türkiye’nin gündemine mesele getirenlerin dayandıkları şey din.
Ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim, konuşmalar, yazılar dönüp dolaşıp buraya geliyor.
İşte asıl mesele bundan sonra başlıyor.
Gerçekten dayanak alınan, referans verilen, otorite kabul edildiği söylenen din ile bildiğimiz gerçek Müslümanlık aynı şey mi?
Gerçek din ne? Gerçek Müslümanlık hangisi? Kuran’da gerçekte neler yazıyor? Müslümanlık en fazla neyi önemsiyor? Müslümanlıkta önemli olan söylem mi, eylem mi?
Hz. peygamberin “Din güzel ahlaktır” sözünü mü temel alacağız, yoksa ibadeti, söylemi esas tutan bir dini anlayışı mı? İnsani ilişkileri ibadet, dine hizmet mi belirleyecek şahsiyet, kişilik, karakter mi?
Hangisi daha önemli? Artık bunun vuzuha kavuşması lazım.
Bunlar göz ardı edildiğinde tartışmaların içerisinde sağlam bir yol bulup meseleleri çözüme kavuşturmak mümkün olmayacak. 
Toplumun dine verdiği değer ortada. Bundan dolayı tartışmalarda dini referans olarak kullanan biriyle baş etmek neredeyse imkansız. 
Uzun zamandan beri düşünüyorum: Müslümanlıkta veyahut Müslümanım diyenin hayatında ateist olduğu bilinen Ahmet Altan’ın sık sık vurgu yaptığı kişilikten kaynaklanan ahlak, vicdan, hassasiyet, dürüstlük, cesaret mi daha önemli, yoksa Hayrettin Karaman hocanın vurgu yaptığı, öne çıkardığı, dert ettiği ibadetler mi?
İstanbul’un her tarafından görülecek olması övünç kaynağı olan, Çamlıca’ya cami yapılmasını savunmak mı daha Müslümanca bir tutum, yoksa “arkadaşlar her taraf cami doldu, kimse gitmiyor, esas olan camii yapmak değil” diyen birininki mi?
Ali Akel’in bir yazısından dolayı Yeni Şafak’tan gönderilmesi mi Müslümanlığa uyan bir tutum, yoksa hakaret olmadığı müddetçe herkes istediğini yazmalı, konuşmalı diyenlerin tutumu mu? 24 TV’nin başına Yiğit Bulut’un tercih edilmesi mi daha Müslümanca bir tutum, yoksa tercihlerimizde ahlaka, şahsiyete ve ehliyete öncelik vermeyi tembih etmek mi? Müslümanlık önceliği özgürlüğe mi verir, yoksa ibadete mi?
Her ağzını açtığında merhametten, hoşgörüden bahsetmek mi daha Müslümanca bir tutum, yoksa muarızın bile olsa o kişiye haksızlık yapmamak veyahut yapılan haksızlığın önüne geçmek mi? 
“Sırplar bize ne yaptıysa aynısını onlara yapalım” diyen Boşnak askere“Onlar bizim öğretmenimiz değil, yeryüzünün öğretmeni olmak için önce gökyüzünün öğrencisi olmak gerek” diyen bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in tutumu mu daha İslami ,yoksa bugünlerde misliyle karşılık vermek gerek diyenlerin tutumu mu?
Kürtaj haramdır diyerek konuyu kestirip atan birinin tutumu mu daha insani ve daha islami, yoksa “Bu işler yasakla olmaz, esas olan bilinçtir” diyen birininki mi?  “Tecavüz sonrası doğacak çocuğu aldırmak haramdır, devlet bakar”demek mi daha İslami, yoksa “Durun Allah aşkına, binlerce çocuk sokaklarda sefil, perişan, devlet bunlara bile bakamıyorken onlara nasıl bakacak?” diyen birininki mi? Uludere’de ölen o insanların acısını duyup sorumluların cezalandırılmasını istemek mi daha İslami, yoksa “O kaçakçılar da az kusurlu değildi” demek mi?
Mesela Hz Ömer dediğimizde niçin aklımıza sadece adalet geliyor? Hz Ebubekir dediğimizde niçin aklımıza sadece cömertlik, dostluk, merhamet geliyor? Niçin Hz Ali dediğimizde ilk aklımıza gelen ilim ve cesaret oluyor? Niçin Hz Osman dediğimizde aklımıza ilk müşfiklik, yumuşak huyluluk, efendilik geliyor?
Niçin bu insanların kıldıkları namazları, yaptıkları camileri, dini söylemleri ile değil de kişiliklerinden kaynaklanan özellikleri ile hatırlar, onlarla gurur duyarız?
Bütün bunlar orta yerde duruyorken bugünlerde alınan tutumların tüm bunlardan farklı olması neyin göstergesidir? Hangisi İslam? Ortada belirgin bir tezat yok mu?
Tüm bu sorulara kim cevap verecek Türkiye’de?
Kim bize ortalıkta olan din ile gerçek İslam arasındaki farkı anlatacak?
Kim halkın dine verdiği değerin tuhaf tuhaf işlere dayanak yapılmasının önüne geçecek?
Hangi aydın, hangi alim, hangi akademisyen, hangi kanaat önderi korkmadan, cesurca gerçeği haykıracak?
Kim bu toplumun Ebu Hanife’si olacak?
Bu tezat belirgin bir şekilde orta yerde duruyorken olup bitene eleştirel yaklaşmak mı daha Müslümanca bir tutum, yoksa “Olur böyle ufak tefek hatalar, vardır bir bildikleri deyip” suskun kalmak veya yapılanları onaylamak mı? Hangisi? Buyurun siz karar verin. 

Psikolog Mustafa Said MERT

Doktor Stres Blog Sayfasına Hoşgeldiniz

Psikolog İş İlanı

Psikoloji Arşivi

Endüstri Psikolojisi

Politik Psikoloji

Psiko Onkoloji

mektebim

Kitabevim

Eski Fotoğraflar

Dailymotion

YouTube

World Travel Channel