30 Haziran 2011 Perşembe

Dünyanın en uzun yaşayan adamı: Zaro Ağa


Dünyanın en uzun yaşayan adamı Zaro Ağa, 29 Haziran 1934'te öldü. 157 yıllık ömründe 11 kez evlendi, 36 çocuk sahibi oldu, kendisi hayattayken 35 çocuğunu toprağa verdi. Tabii bu süreç içinde birçok tarihi olaya da tanıklık ederken; bir imparatorluk, 10 padişah, 28 veziriazam, bir cumhuriyet, iki reisicumhur ve beş başbakan gördü. 



Türkiye'nin ilk medyatik kahramanı

Eyüp Sultan Camii arkasından, Kaşgari dergâhına çıkarken Meşhur Piyer Loti Kahvesi’nin sola doğru kıvrılan dik yokuşundaki kabristanda, başlığı Osmanlı dönemine ait Hamidi fesli bir mezar taşı bulunur. Eyüp Kabristanı’nın girişinde bulunan mezartaşında ‘Az yaşa, çok yaşa, akıbet er geç gelir başa...’ yazar. Üzerinde ‘Bitlisli Şemsi Ağa Oğlu 157 Yaşında Ölen Zaro Ağa’nın Ruhuna Fatiha-1934’ yazan bu taş, bir imparatorluk, 10 padişah, 28 veziriazam, bir cumhuriyet, iki reisicumhur, beş başbakan, birçok savaş ve 10 evlilik gören ‘uzun hayat’ timsali Zaro Ağa’ya aittir.   


Tophane Camii’nde amelelik   
Bitlisli bir Kürt olan Şemsi Ağa’nın oğlu Zaro, Hicri 1191, miladi 1777 yılında Bitlis’in Mutki ilçesine bağlı (Merment) Meydan Köyü’nde fani dünyaya gözlerini açtığında Osmanlı tahtında I. Abdülhamit oturmaktadır. 18 yaşına kadar köyünde yaşar, sonra İstanbul Tophane’ye yerleşir. Padişah 3. Selim hükümdarlığında Selimiye Kışlası inşaatında çalışır. Sultan Abdülmecid’in yaptırdığı Tophane Camii inşaatında amelelik yapar. Kazandığı parayla Bitlis’e döner, evlenir, daha çok kazanmak için yine İstanbul’a gelir. 11 kez evlenir Zaro Ağa. 96 yaşına kadar 36 çocuk sahibi olur. O hayattayken, bir tanesi hariç hepsi ölür. Zaro Ağa öldüğünde en küçük kızı 60 yaşlarındadır. Ömrünün son günlerine kadar zinde bir vücuda sahip olduğunu, 130’larındayken artık 90 yaşında olan ve hareket etmekte zorlanan oğluna baktığını Mevlüt Çelebi imzalı ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı: Zaro Ağa (1777-1934)’ adlı kitaptan öğreniyoruz. Torunlarının sayısını bilmeyen Zaro Ağa, 29 torun torunu görür.  Yeniçerilikten modelliğe   
Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra gümrüklerde hamallık yapan Zaro Ağa, bu işte kendisini kısa sürede göstererek kahyalık vazifesiyle Kürt hamallara 20 yıl süreyle ağabeylik edip iskelelerden pay alır. O dönem Ermeni ve Kürt hamallar arasında paylaşım savaşları vardır. Zaro Ağa’nın Kürt hamallar arasındaki sosyal ağırlığı giderek artar. Öyle ki iş göremez olduğu dönemde bile itibar gösterilir. İstanbul Belediye Reisi Op. Dr. Emin Bey zamanında ‘Belediye serhademesi’ unvanı verilerek 50 lira maaş bağlanır. 

1798’de Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki orduda, Napolyon ordularına karşı savaşan Zaro Ağa irikıyım olduğu için, saray görevlilerinin dikkatini çekip askerliğini sarayda yapar. 1826’da yeniçeri ocağının kaldırılışı sırasında Ayasofya’nın altındaki zindanlarda gizlenerek ölümden kurtulur.
Mensubu olduğu Mutkili Şerif Mirza Aşireti’yle 1828’deki Rus-Osmanlı savaşına katılıp bacağından yaralanınca memleketine döner. 1830’ların ikinci yarısında İstanbul’a geri gelir. 1853’te inşa edilen Ortaköy Camii’nin inşaatında çalıştığından bahseder ki, bu dönemde 80’li yaşlarını sürmektedir.

İlk kadın ressamlarımızdan Mihri Müşfik Hanım’ın Sanayi-i Nefise Mektebi’nde hocalık yaptığı dönemde kız öğrencilerin resim dersinde erkek modellerle çalışması yasaktır. Müşfik Hanım birçok kez yetkililerin kapısını aşındırıp izni koparır. Ama Maarif Nazırı Şükrü Bey’in bir şartı vardır. Modellik yapacak erkek yaşlı, kız öğrencilerin ruhuna ve hislerine hitap etmeyecek fiziki özelliklere sahip biri olmalıdır. O günlerde bir asrı çoktan devirmiş, ağzında diş kalmamış Zaro Ağa’dan uygun biri yoktur bu iş için.

Ama Zaro Ağa iki-üç gün sonra derslere gelmez, mektebe bir daha uğramaz olur. Okula gitmeyişini yıllar sonra, “Kızlar hep bana bakıyor, gözlerini benden ayırmıyorlar. Üstelik bir çubuk (kurşun kalem) alıyor, onu uzatıyorlar” diye açıklar ve ekler: “Aha biyle biyle göz kırpiylar. Sonra başımı, yanağımi okşiylar. Buraya bah, beri bah dirler. Hangisine bahayım bilmirem, hepsi de huriler gibi, bir-iki dene olsa neyse. Emme ben bu kadar kızı nideyim, aha da gelmem vallah!..”
1929’daki Büyük Buhran, Türkiye’yi de vurmaktadır. Yerli malı kullanımı tavsiye eden ve tasarrufu özendirirken yeni ekonomi politikasının halka benimsetilmesi görevi üstlenen Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti bir reklam kampanyası organize eder. O dönemin en önemli ticari mallarından biri olan fındıkla başlayan kampanyanın yıldızıysa Zaro Ağa’dır.

Ön yüzünde iki güzel yabancı kızla samimi pozlar veren Zaro Ağa’nın resmi bulunan kartpostallarda ‘Kim Zaro Ağa gibi Türk üzümü ve fındığı yerse, zeytinyağı ve İzmir inciri ile sindirim sistemini harekete geçirirse ve Türk tütünü içerse onun gibi o yaşlarda bile sağlıklı olur’ yazmaktadır.  


Amerika çıkarması  
Hamallık, modellik, reklam yıldızlığı derken, Tophane’de bir harabede 10’uncu eşi Kudret hanımla oturan Zaro Ağa’nın ününden yararlanmak isteyen tüccarlar vakit kaybetmeden harekete geçer. 1925 yılında onu gemiyle önce İzmir’e, oradan da İtalya’ya götürürler. Avrupa’daki ısınma turlarından sonra 1930’da dokuz ay süren Amerika macerası başlar. O artık Amerikan gazetelerinin baş köşesindedir. Amerika’da binlerce kişi tarafından ziyaret edilir, sözleri büyük panolar halinde duvarlara asılır, New York’un en yüksek binasına çıkarılıp Amerika’nın refah ve mutluluğu için dua ettirilir, birbirinden güzel kızlar kucağına oturtulup resimleri çekilir, söyleşilerinde dünyanın en yaşlı adamının dinçliğinin ve biraz da çapkınlığının altı çizilir. Onunla hatıra fotoğrafı çektirmenin bedeli 10 dolar, tokalaşıp öpmekse 15 dolardır.

Burada bir de kaza geçirir. Hafızasında kalıcı hasar olsa da vücudu hâlâ sapasağlamdır. Geçirdiği kaza ve yorucu seyahatten sonra zaten oradaki ‘ticari’ görevi de biten Zaro Ağa kendisine vaat edilen hiçbir şeyi alamadan 1931’de İngiltere’ye götürülür. Elinde avcunda beş kuruş olmadan memlekete döner. Geldiğinde öğrenir ki eşi Kudret hanım da vefat etmiştir. Yalnız kalan Ağa inzivaya çekilir. Bu sırada rahatsızlanarak Şişli Etfal Hastanesi’ne kaldırılır. 157 yıllık ömrün sonu gelip çatmıştır artık.  


Sırrı bulgur ve yoğurt  
Zaro Ağa ölümünden önceki üç gün şuurunu tamamen kaybeder. Doktoruna göre son sözleri “Vakit geldi” olur. 29 Haziran 1934’teki ölümünün ardından otopsi yapılır. Sonuçlara göre ölüm nedeni böbrek yetmezliğidir. Uzun yaşamın sırlarını keşfetmek için beyni, ciğeri ve kalbi Amerika’da incelemeye götürülür. İncelendikten sonra bir sıvı içinde kavanozda muhafaza edilip Sultanahmet Sağlık Müzesi’ne götürülen beyni, uzun yıllar sergilendikten sonra kaybolur.
Nasıl bu kadar uzun yaşayabildiği araştırmalara konu olan Zaro Ağa’nın sırrı olarak çok sevdiği bulgur ve yoğurt gösterilir. Hayatının birçok gününde karnını sadece ekmekle doyurmak zorunda kaldığı da bilinen bir gerçektir. Şaşırtıcı olan bir diğer noktaysa Zaro Ağa’nın tüm yaşamı boyunca hatta son günlerine kadar tütünden hiç vazgeçmemesidir.
  


‘Aldığım kadınlar çabuk ölüyor’  
Rohat Alakom’un ‘Eski İstanbul Kürtleri’ adlı kitabında Zaro Ağa’nın birçok evlilik yaptığı vurgulanırken, unutamadığı döneminin ‘90 yaşından sonraki gençlik yılları’ olduğu da anlatılır. “Niye bu kadar çok evleniyorsun?” diye soranlara “Ne yapalım, aldığım kadınlar çabuk ihtiyarlayıp ölüyorlar, dayanamıyorlar” diye cevap verir.

160 yıl yaşadı yine de hayata doyamadı

Resmi kayıtlara göre 1777'de Bitlis'te doğup 1934'de İstanbul'da vefat eden Zaro Ağa, "Dünyanın en uzun yaşayan adamı" olarak biliniyor. Zaro Ağa uzun yaşamı nedeniyle Türk ve dünya kamuoyunda büyük ilgi uyandırmış. Ömrünün son on yılında Amerika ve Avrupa'da gezilere çıkan Zaro Ağa sıradan hiçbir insanın hayatının takip edilmediği şekilde takip edilmiş. Libra Yayınevi'nden Mevlüt Çelebi imzası ile yayımlanan "Dünyanın en uzun yaşayan adamı: Zaro Ağa (1777 - 1934)" kitabı Zaro Ağa'nın yaşadığı maceraları Türk ve yabancı basında yayınlanan haberler üzerinden takip ediyor. Üç insan ömrü kadar yaşadığı halde daha da yaşamak isteyen ve kendini asla ihtiyar olarak kabul etmeyen Zaro Ağa esprili kişiliği nedeniyle basına bol bol malzeme veriyordu. Eşini boşayıp daha genç bir kadınla evleneceği yolunda espriler yapıyor, gittiği ülkelerde çevresindeki genç kızlarla bol bol fotoğraf çektiriyordu.

TARİHE TANIKLIK ETTİ
Zaro Ağa'nın yaşı hakkında 157- 169 arasında değişen rakamlar veriliyor. On padişahın saltanatını ve Abdülmecid'in de halifelik dönemini gören, Cumhuriyet dönemini de idrak eden Zaro Ağa, Kabakçı Mustafa İsyanına (1807), Yeniçeriliğin kaldırılışına (1826), Tanzimata (1839), I. Meşrutiyet (1876) II. Meşrutiyet (1908) ve Cumhuriyet'in ilanlarına (1923) tanık olmuş. Kırım Savaşı, Osmanlı Rum Harbi, Birinci Dünya Savaşı, İstiklal Savaşı'na tanıklık etmiş bazılarına da katılmış.

DOKSAN YAŞINDAKİ OĞLUNA BAKTI
1777 yılında doğan Zaro Ağa İstanbul'a gelerek Tophane'ye yerleşmiş ve yaşamını burada sürdürmüş. Evlendiği eşlerinin yaşlanıp öldüğünü anlatan Zaro Ağa 11 kez evlenmiş. 96 yaşına kadar çocuk sahibi olabilen Zaro Ağa'nın 36 çocuğu olmuş. Ancak o hayattayken bir tanesi hariç hepsi ölmüş. Zaro Ağa öldüğünde en son doğan kızı 60 yaşlarındaymış. Son günlerine kadar dinç bir vücuda sahip Zaro Ağa'nın 130'lu yaşlarındayken artık 90 yaşında bir ihtiyar olan ve hareket etmekte bile zorlanan oğluna çalışıp baktığını öğreniyoruz. Torunlarının sayısını bilmeyen Zaro Ağa, torununun torununu görebilmiş. Zaro Ağa'nın 105 yaşında 3. kez dişleri çıkmış. Bu dişleri 15 yıl dayanmış sonra dökülmüş. Yeniçeri Ocağı'nda görev alan Zaro Ağa ocağın kaldırıldığı 16 Haziran 1826 günü pek çok arkadaşının kellerinin uçtuğunu kendi gözleriyle görmüş. Ayasofya Cami'nin altındaki zindanlara saklanarak kurtulabilmiş. Bu olaydan sonra hamal olmayı tercih eden Zaro Ağa hamalların kahyası olmuş.

'BANA GÖZ KIRPİYLER'
Zaro Ağa'nın II. Meşrutiyet döneminde kadın ressamlara modellik yapması da eğlenceli bir hikaye. Darülfünun (Üniversite) içinde bir Kız Sanayi Nefise Mektebi (güzel sanatlar akademisi) açılır. Erkek resmi yapımında cansız modellerle çalışılamayınca yaşlı erkeklerin modellik yapabileceğine karar verilir. Bunun üzerine Tophane kahvelerinde oturan yüz yaşını çoktan geçmiş Zaro Ağa mektebe getirilir. Zaro Ağa'nın karşısında rahat hareket eden kız öğrenciler kendisini rahatlatmak için çay kahve ikram ederler. Zaro Ağa 3 gün sonra ortadan kaybolur ve mektebe bir daha uğramaz. Okula gitmeyişini, "kızlar hep bana bakıyorlar, gözlerini benden ayırmıyorlar. Üstelik bir çubuk (kurşun kalem) alıyorlar, onu uzatıyorlar" der ve ekler: "Aha biyle biyle göz kırpiylar. Sonra başımı, yanağımı okşiylar. Buraya bah, beri bah dirler. Hangisine bahayım bilmirem, hepsi de huriler gibi, bir iki dene olsa ne ise. Emme ben bu kadar kızı nideyim, aha gelmem vallah!.."

UÇAK BİLE UÇURDU
Zaro Ağa'nın yaşı yabancıların da çok ilgisini çekmiş. Milli Mücadele yıllarında teşhir edilmek üzere Avrupa'ya götürülmüş. 1921'de Fransa'ya götürülen Zaro, Marsilya'dan Paris'e geçmiş. Yurda dönerken önce İtalya'ya sonra Yunanistan'a uğramış. 13 Nisan 1925 günü İtalya'ya hareket etmiş. 24 Mayıs 1925 günü İstanbul'a dönmüş. 27 Haziran 1930'da Amerika'ya giden Zaro yolculuğun başında İzmir ve Atina'ya uğrar. Yunanistan Başbakanı Venizelos'la görüşür. 13 Nisan 1931'de İngiltere'ye geçer. 31 Ekim 1932'de İstanbul'a döner. Zaro Amerika'da binlerce kişi tarafından ziyaret edilmiş, sözleri büyük levhalar halinde duvarlara asılmış, Newyork'un en yüksek binasına çıkarılmış ve Amerika'nın refahı ve mutluluğu için ona dua ettirilmiş, birbirinden güzel Amerikalı kızlar kucağına oturtularak resimleri çektirilmiş, röportajlarında dünyanın en yaşlı adamının dinçliğinin ve biraz da çapkınlığının altı çizilmiş. Zaro Ağa İngiltere'de uçak da kullanmış. Moth tipi hafif uçakla hoca ile uçan Zaro Ağa uçmanın Napolyon'dan beri yaşadığı en büyük heyecan olduğunu ve uçmanın evlenmekten daha az tehlikeli olduğunu söylemiş. Geçen yıllara hayıflanan Zaro, 130 yıl önce ilk evliğini yaptığında uçmaya başlaması gerektiğini ifade ederken, onu uçuran eğitmeni Kaptan Edward Jones onun dinçliğine ve serinkanlılığına hayret ettiğini söylemiş.

AMERİKA'DA BİR GÜN
Zaro Ağa'nın Amerika'da bir gününü nasıl geçirdiğini 18 Temmuz 1930 tarihli "156 yaşındaki Türk yoğun bir gün geçirdi" başlıklı gazete haberinden öğreniyoruz: "Bu ilk gün sabah kalkıp namazını kılmasıyla başladı ve ilginç olaylarla dolu olarak erkenden istirahate çekilmesiyle bitti. Odasındaki porselen küvete giren Ağa'nın sıcak su öyle hoşuna gitti öyle rahatladı ki yardımcıları onu küvetten zorla çıkarmak zorunda kaldı. Yaşlı Türk ilk olarak bir soprano tarafından yanağından şaka yollu öpüldü. Türkiye hafif siklet boks şampiyonu olan torunu Ahmet Musa'yla 2 raund boks maçı yapıverdi. Saatlerce röportaj yapıldı resim çekildi. Metroya bindi. Gün boyunca gülümsedi. Bazen içinden güldü birkaç kez de modern Amerika'nın komikliklerine dev bir kahkaha patlattı. Ama bunları gayet doğal yapmıştı. Hiçbir şey onu şaşırtmıyor. Tabi ki 156 yaşında artık hiçbir şeye şaşırmanız beklenemez. Zaro Ağa özgürlük heykeli üzerine bir konuşma yapmayı diledi. İki refakatçisi tercümanlık yapmak için yanında durdu. Zaro, Türkçe konuşurken biraz zorlanıyor ve Kürtçe konuşmayı yeğliyor. İleri çıktı ve arzulu bir hatip gibi konuşmaya başladı. Beş dakika boyunca boğazdan ünlülerle, çatlayan ünsüzlerle, büyük jestlerle ellerini gökdelenlere uzatarak konuştu. Ahmet Musa onu gayretle dinleyip Asım Rıdvan'a Türkçe'sini söyledi. Asım Rıdvan da gazeteciler için İngilizceye çevirdi: Zaro Ağa iyi diyor."
İLK MEDYA ÜNLÜSÜ
Türkiye'de medyanın ünlü ettiği ilk kişi Zaro Ağa diyebiliriz. Elbette Türk ürünlerinin yurt dışında satılması için dünyanın en yaşlı adamının uluslar arası şöhretinden faydalanılmaması düşünülemezdi. Tahmin edilebileceği gibi bu reklam kampanyasında vurgulanacak olan Zaro Ağa'nın yaşı ve beslenme sistemiydi. Reklam kampanyasında ön yüzünde iki güzel yabancı kızla oynaşan Zaro Ağa'nın resmi bulunan bir kartpostal Macaristan'da dört dilde bastırılarak tüm dünyaya dağıtıldı. Kartpostalda "Kim Zaro Ağa gibi Türk üzümü ve fındığı yerse, zeytinyağı ve İzmir inciri ile sindirim sistemini harekete geçirirse ve Türk tütünü içerse onun gibi bu yaşta sağlıklı olur." deniyordu. Zaro Ağa'nın yurt dışı seyahatlerinden sonra sağlığı bozuldu. 29 Haziran 1934 günü Şişli Etfal Hasatnesi'nde üremi hastalığı nedeniyle vefat etti. Zaro öldükten 3 yıl sonra da reklam yıldızı olarak kullanıldı. 1937 yılının Mart ayında gazetelerde bir ilan çıkar. "Mezardan bir ses. Neden 157 sene yaşadım? Bu sırrı öğrenmek istersiniz değil mi? Çünkü Hüseyin Avni Akçaboğaz yoğurdu yedim. Bunu böyle bilin, siz de yeyin yaşarsınız. ZARO AĞA"

İnsanlar içine şeytan girmiş kuşlar gibi
Zaro Ağa'dan verdiği bir röportajında 1830'daki hayatla 1930'daki hayatı kıyaslaması istenmiş. Zaro Ağa'nın cevabını bugüne de uyarlayabilirsiniz: "Günümüzde insanlar içine şeytani ruhlar girmiş kuşlara benziyor. Herkes baş döndürücü bir hızla sağa sola yetişiyor ve uzun süre hareketsiz kalmaktan asla hoşnut olmuyorlar."

Ayrana ekmek doğrayıp yiyordu
Zaro Ağa'nın bu kadar uzun yaşamasının sırrı yediklerinde arandı. Zaro Ağa yoğurt ve sebzeyle beslendiğini, ayrana ekmek doğrayıp yediğini, içki ve sigara içmediğini söylemiştir. Zaro Ağa'nın Amerika'daki bir günlük menüsü ise şöyledir:
Kahvaltı: Rafadan bir yumurta, bir bardak süt, bir portakal
Öğle yemeği: Karnabahar, ıspanak ve bezelyeli sebze yemeği kahve
Akşam: güveçte sebzeli tavuk

1 yorum:

zaro ağa dedi ki...

Milletimize Allah uzun omurler versin

Psikolog Mustafa Said MERT

Doktor Stres Blog Sayfasına Hoşgeldiniz

Psikolog İş İlanı

Psikoloji Arşivi

Endüstri Psikolojisi

Politik Psikoloji

Psiko Onkoloji

mektebim

Kitabevim

Eski Fotoğraflar

Dailymotion

YouTube

World Travel Channel