31 Aralık 2011 Cumartesi

Sabah Haberleri

Serdar Akinan

Akinan rüzgar batıya eserken doğuya yürüyerek kazandı...

Sansür ya da karartma ne kadar güçlüyse gazetecilik de o kadar değer ve zorluk kazanır. Geçtiğimiz gün yaşanan Uludere faciasına büyük medyanın gösterdiği refleks gazeteciliğin karanlık yüzünü gösterse de neyse ki her şey bundan ibaret değil.

Akşam 
yazarı Serdar Akinan olay duyulur duyulmaz yola dökülüp Uludere'ye giderek farklı bir refleks de olduğunu gösterdi. Akinan, yol boyu izlenimleriniTwitter'dan paylaştı. Uludere'de cenazelerin toprağa verildiği anlara şahit olan Akşam yazarı sayısız fotoğrafla o anları Twitter'a taşıdı. Ölenlerin yakınlarının tanıklığını aktaran Akinan günün en çok konuşulan haberlerinden birine imza attı.

Akinan rüzgar batıya eserken doğuya yürüyerek kazandı...
VİDEO : 
ULUDERE'DE TOPLU MEZAR KAZILIYOR 




Odatv davasının 2. duruşmasının 4. gününde savunmasını yapan Soner Yalçın, Odatv'den çıkan virüslü belgelerle ilgili hem Başbakan Erdoğan'a hem de Emniyet'e yüklendi. Odatv'nin Boğaziçi, ODTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesi'nin yanı sıra dünyaca ünlü siber suçlar uzmanı Amerikalı Joshua Marpet'dan aldığı rapora rağmen tutuklu bulunduklarını söyleyen Soner Yalçın, savcılığın İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı'nca görevlendirdiği bilirkişi heyetinin komserler tarafından oluşturulmasına ve bu komserlerin verdiği "rapor"u eleştirdi.
İşte Soner Yalçın'ın savunmasının ilgili, bölümü: 
"Gelelim, bilgisayarımıza kirli bir tertip sonucu yerleştirilen virüslü word dosyalarına…
Kalleş bir hilekârlıkla bilgisayarımıza yerleştirilmiş bu word dosyaları bizim değildir.
Kirli eller tarafından konulmuştur. Bir tespitimi paylaşmak istiyorum: 14 Şubat 2011 operasyonuyla;
Toplam 35 ayrı bilgisayar harddiski;
1906 CD-DVD;
3095 DVC kaset;
471 mini, DV kaset
21 VHS kasete el konuldu. Toplam 5 bini aşkın kaset. Bunlar arasından becerikli polis 24 saat içide, sanki eliyle koymuş gibi, milyonlarca dosya içinden bu virüslü word dosyalarını buluverdi.
Bu bile oyunun hiç de gizlisi saklısı olmadığını gösteriyor.
Bu kirli el, savcı, hakim bu tezgahı anlar diye bir derdi yok.
Çok rahatlar, niye acaba? Ama…
Bu oyunu bilirkişi raporları bozdu.
Bilirkişi raporları üzerinde durmayı bile kendime zul görüyorum.
Ayrıntılı açıklamayı avukatlarımız yapacaktır.
Fakat bir – iki cümle etmek istiyorum.
Öncelikle bir ayrıntı vereyim:
Evimde üç adet bilgisayarım vardı ve bunların hiçbirinde virüslü world dosyası bulunmadı.
Sadece; 10’u aşkın bilgisayar olan odatv’deki bir bilgisayarda bulundu bu virüslü world dosyaları odatv’deki santralden edilen tüm telefonları benim ettiğimi; odatv telefon fihristlerinin bana ait olduğu iddia edildiği gibi, odatv’deki o tek bilgisayardaki virüslü world dosyaları da bana mal ediliyor.
Peki edilsin?
Odatv iddianamesinin benimle ilgili bölümde tam 8 kez şu cümle var:
“Bilirkişilerce yapılan incelemelerde belgenin ‘Soner’ isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu ve aynı tarihte ‘Soner’ isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu ve aynı tarihte ‘Soner’ isimli kullanıcı tarafından son olarak kaydedildiği tespit edilmiştir.”
Evet bu cümleyi 8 kez tekrarlıyor Sayın Savcı.
Kimdi bu bilirkişi?
Ben size söyleyeyim:
İşte savcılığın görevlendirdiği bilirkişi heyeti:
İstanbul Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığında görevli 255 bin 399 sicil nolu başkomiser (adlarını vermeyeyim, gerek yok)
Yine aynı dairede görevli 255 bin 357 sicil nolu başkomiser,
Yine aynı dairede görevli 260 bin 292 sicil nolu komiser,
Yine aynı dairede görevli 272 bin 315 sicil nolu komiser,
Yine aynı dairede görevli 313 bin 520 sicil nolu komiseryrd.,
Yine aynı dairede görevli 268 bin 826 sicil nolu polis memuru
Toplam 14 polisin imzası vardı, bu bilirkişi raporunda.
İyi de; polislerin yaptığını her bilgisayar kullanıcısı yapabilirdi. Suç isnat edilen world dosyalarının bilgisayarda olduğunu söylüyorlar.
Mesele, sorun bu değil ki, biz diyoruz ki; bunlar bize ait değil, ilk defa bu dosya kapsamında gördük; asıl mesele şu: bu world dosyaları bilgisayarımıza nasıl yüklenmiş?
Dananın kuyruğu burada kopuyor.
Mesele bu world dosyalarının bilgisayar korsanlığı yoluyla yerleştirilip, yerleştirilmediği.
Polis bilirkişi buna yanıt vermiyor.
İşte bu can alıcı soruyu; bu world dosyalarının nasıl yerleştirildiğini bilirkişilere sorduk.
Savcının bilirkişileri polis.
Peki bizim bilirkişiler kim:
Yıldız Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. A. Çoşkun Sönmez, Dr. Göksel Biricik.
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. M. Ufuk Çağlayan.
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Göktürk Üçoluk, Ar. Görevlisi Gökdeniz Karadağ.
Amerika Birleşik Devletleri Data Devastation’dan adlı bileşim ve siber suçlar uzmanı Joshua Marpet.
Yani biz: Üç Türk Üniversitesinden ayrı ayrı ve ABD’deki siber suçlar uzmanından ayrı rapor aldık.
Hepsi ne diyor:
“Dosyaların kim tarafından yaratıldığı veya yüklenmiş olabileceği hususunda kesin bir yargıya varmak mümkün değildir. İncelenen hard disk virüs içermektedir. Ayrıca hard diskteki e-posta mesajlarında trojen adı verilen zararlı yazılımlar mevcuttur ve bunların bilgisayarda çalıştığı tespit edilmiştir. Bu zararlı yazılımların çalıştığı bir sistemde;
- Dosyaların var olup olmadıklarının,
- Silinmiş veya yaratılmış olmalarının,
- Sahiplik bilgilerinin,
- Dosya tarihlerinin değiştirilip değiştirilmediğinin,
- Bunların hangi kaynak tarafından yapıldığının adli bilişim esasları çerçevesinde kesin olarak belirlenebilmesi ve ispatlanarak söylenebilmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin seçkin üç üniversitesi ile dünyaca ünlü siber suçlar uzmanı Amerikalı Joshua Marpet’in söylediği bu.
Biz bunu, 18 Şubat 2011 tarihinde tutuklanmadan önce İstanbul özel yetkili 12.Ağır Ceza Mahkemesi hakimine virüs dedik, “ben teknolojiden anlamam” dedi, tutukladı.
Bu olaydan 2,5ay sonra Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın ÖSYM Başkanı Ali Demir’e e-posta göndererek “bir yakınının tıp fakültesine yerleştirilmesini” istediği Türkiye’nin gündemi oldu.
12 Mayıs 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Balıkesir mitinginde ne dedi:
“Yahu mail göndermek nedir ki? Senin adına bir çete mensubu çıkar bir mail gönderir. Mail denen olay bu.”
Başbakan Erdoğan doğru söylüyordu.
İyi de biz aynı nedenle bilirkişi raporlarına rağmen 11 aydır tutukluyuz.
Yani, illa ki bizim için de Başbakan Erdoğan’ın mı konuşma yapması gerekiyor.
Amerikalı adli bilişim ve siber suçlar uzmanı diyor ki:
“ODATV bilgisayarı bir yemleme veya hedefli yemleme saldırısı tarafından hedef alınmıştır. Bu saldırı, kandırma amaçlı e-posta adreslerine sahip 2 veya daha fazla e-posta ile gerçekleşmiştir.”
Amerikalı uzman odatv bilgisayarlarında çok virüs, Trojen, solucan bulmuştur. Avukatlarımız bunun ayrıntısını verecektir; fazla zamanınızı almayım; mesele son derece açıktır.
Odatv bilgisayarı hedef yapılmış ve virüslü world dosyaları yerleştirilmiştir. Bu artık kesinlik kazanmıştır. Ama benim için, bir gazeteci için mesele kapanmayacaktır, bu virüsleri kim göndermiştir? Bu tezgahı bize kimler kurmuştur? Asıl soru budur.
Eğer biz gazeteciysek, iyi birer gazeteciysek, bu soruyu yanıtlarız.
Bunu sadece bu dava için, suçsuzluğumuzu kanıtlamak için değil, toplumsal barış için yapmalıyız.
Bilgisayarımızı çökerterek virüslü world dosyaları yerleştirenler emniyet içine sızmış cemaatci iftiralar atölyesi mi?
Çünkü bu cemaatçiler “diyalog” “uzlaşma” diye nefretten oluşan bir hava yarattılar ülkemizde. İktidar ve güç uğruna hiçbir şeyden çekinmeyen, ona ulaşabilmek için herkesi ezip geçen, tek tek dövüşmekten korkan, gizlice arkadan vurma planları yapan pusu atan entrikacı bir insan tipi yarattılar.
Söyledim: Çeyrek asırdır gazeteciyim mesleki hayatım derin devletin illegal faaliyetlerini, faili meçhullerini, NATO gölgesindeki Gladio’yu yazarak, haber yaparak geçti.
Bu konudaki bilgi birimi tecrübesi gazeteciye ileri görme yeteneği kazandırır.
Bu sebeple, ben bize bu kirli komployu kimin kurduğunu biliyorum. Eminim.
Bakınız Odatv iddianamesi kimleri sanık yapmıştır.
Nedim Şener: “Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaati” kitabını yazdı
Ahmet Şık: “İmamın Ordusu” kitabını yayına hazırlıyordu.
Hanefi Avcı “Haliçte Yaşayan simonlar” kitabını çıkardı
Yalçın Küçük kitaplarında Fethullah Gülen’i konu etti.
Odatv haber sitesi cemaat haberleri yaptı hep.
Benim son kitabımın adı bile tavrımı netleştiriyor.
“Bu Dinciler o Müslümanlara Benzemiyor.”
Keza iddianameye göre Kozinoğlu cemaatle ilgili Odatv’ye sözüm ona Rusya ve Özbekistan’da okullar kapatılması tutuklamalarla ilgili bilgi verdiği için hapse atıldı. Operasyonun amacı, hedefi belli değil mi?
Bu tezgahı kuranların kimler olduğu belli değil mi?
Ahlaksızlık karanlıkların dostudur.
Cemaatin Büyük ideali “Altın Nesil” projesi büyük bir suça dönüştürüldü.
Yoksul ailelerin soylu ruhlu çocuklarından günahkarlar yaratıldı; kör bir gücün piyonu yapıldılar.
Küstah bir cahilliğin, fikir despotluğunun zihniyet zorbalığının müfrezesi oldular.
Kötülüğün simgesi haline getirildiler.
Bunun dinle islamiyetle alakası yoktur.
Dini siyasete alet ediyorlar.
“Bizden olmayan bize karşıdır” kışkırtmasının merkez üssü haline geldiler.
Tüm çiçekleri; tek bir renge, tek bir biçime ve tek bir kokuya dönüştürmek istiyorlar.
Zehirli bir örümcek ağı gibi devlet içindeler, medya içindeler, karşı gördükleri her kuruma, her insana saldırıyorlar.
Evet dokunan yanıyor.
Fakat…
Bilsinler ki, insanlar, toplumlar kendilerine aylarca, yıllarca hiç ara vermeden korku salan bu zorba üstünlüğü hiç affetmeyeceklerdir.
Kendi adıma bunu söyleyebilirim.
Tek yanlı düşünenlerle, kendi görüşlerine boyun eğilmesini isteyenlerle; yalnızca kendilerini haklı sayan bağnazlarla; hayatım boyunca mücadele ettim ve etmeye devam edeceğim.
Bilirim: Akıllı kişi yakınmaz. Beklemesini direnmesini bilir. Ve bilir ki: Dalga, ne kadar ani ve dik bir tırmanışa geçerse, o ölçüde şiddetli kırılmaya uğrar."




Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök, Uludere'de 35 sivil vatandaşın hayatını kaybettiği bombardıman sonrası ilk kez kalemini oynattı.
Sözlerine "Bunları bir Beyaz Türk olarak yazmıyorum" diye başlayan Özkök, Uludere'de hayatını kaybedenlerin cesetlerinin battaniyelere sarılı bir biçimde yan yana dizildiğini gösteren fotoğraf içinse "Neredeyse bir Afganistan" yorumunda bulundu.

"ADETA FIRSAT KOLLAMIŞLAR"

Yerli basınla birlikte yabancı gazetelere de konu ile ilgili haberler için göz gezdirdiğini kaydeden Özkök, dünya basınının böyle bir olayın olması için adeta fırsat kolladığını belirterek "PKK 25 Türk askerini öldürünce haberi manşetten vermeyen yabancı basın, 35 sivil yanlışlıkla ölünce manşet yapmış" dedi.
Dış basından aldığı konu ile ilgili aldığı izlenimleri paylaşan Hürriyet yazarı Özkök, yakın gelecekte bu olayın da "Arap Baharı" kapsamına sokulmak isteneceğini ve bu şekilde Türkiye'nin sıkıştırılmak isteneceğini kaydetti.

İŞTE ÖZKÖK'ÜN O YAZISI

BİR ay içinde Türkiye'den ikinci fotoğraf.
Birincisi "Time"ın kapağındaki Başbakan Tayyip Erdoğan fotoğrafıydı.
Üç bölümü övgü dolu, bir bölümü ise eleştiren dört de yazı...
* * *
İkinci fotoğraf ise dünkü "International Herald Tribune" gazetesinin manşetindeydi..
Battaniyelere sarılmış, yan yana yatan cesetler...
Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait uçakların yanlışlıkla vurduğu insanlar.
Dakikalarca fotoğrafa baktım; yabancı gazetelerde yazılanları okudum.
Sonra oturup aşağıdaki yazıyı yazdım.
Dışarıdan değil, içeriden baktım.
"Beyaz Türk" kimliğimi bir yana bırakıp, bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak baktım.
Ne iktidarın pembe gözlüğünü taktım, ne muhalefetin kara gözlüğünü...
"Biz" olarak baktım ve "Meğer" kelimesiyle başlayan gözlemlerimi alt alta koydum.
* * *

NEREDEYSE BİR AFGANİSTAN

MEĞER
- Yerde yatan insanların kılık kıyafetine, üstlerine atılan battaniyelere yansıyan yoksulluğa, fukaralığa baktım.
Neredeyse bir Afganistan fotoğrafı.
Bunun yanına, Türkiye'nin batısında bir kaza olduğunda koşan ilkyardım ekiplerini, onların donanımlarını, kılık kıyafetlerini, ceset torbalarını gösteren fotoğrafı koydum.
- Meğer...
İki Türkiye varmış. Türkiye'nin o tarafında gerçekten yoksulluk varmış.
* * *

KAÇAKÇILIK YENİDEN HORTLAMIŞ

MEĞER
- Katır sırtında sınırı geçen gencecik insanların ne yaptığına bakıyorum.
Kaçakçılık...
Meğer...
Özal zamanında ortadan kalkan kaçakçılık yeniden hortlamış.
Meğer serbest pazar ekonomisi yeniden devletin gölgesine girmeye başlamış.
* * *

DEMEKKİ HATA YAPILABİLİYORMUŞ

MEĞER
- Türk Silahlı Kuvvetleri, bu kişilerin teröristlerle karıştırıldığını söyleyerek kendini savunuyor.
Türk gazetelerinin manşetlerine bakıyorum:
"Vahim hata", "Hazin hata", "Üzüldük", "Bilmem ne sendromu"...
Meğer neymiş?
Demek ki Türk Silahlı Kuvvetleri, herhangi bir kasıt olmadan da yanlışlıklar yapabilirmiş.
Demek ki, her hatanın ardında bir Ergenekon bağlantısı olmayabilirmiş.
* * *

ESAT BENZETMESİ İLK KEZ

MEĞER
- Herald Tribune, BDP Başkanı Demirtaş'ın ağzından şu yargıyı veriyor:
"Erdoğan'ın yaptığı, Suriye'de Beşar Esad'ın yaptığından farklı değildir. O da kendi vatandaşını vurmuştur."
İnsafsızca bir iftira... Türkiye'nin asla hak etmediği bir yafta.
Ama neymiş?
Kendisi camdan evde oturanlar, başkalarının evlerine taş atarken daha dikkatli olmalıymış, iki kere düşünmeliymiş.
- Bu arada dikkat: Esad benzetmesi ilk defa telaffuz ediliyor.
Ama bundan sonra sık sık işitmeye hazır olalım.
Sıkışan örgüt bunu kullanacak.
* * *

İKTİDAR SÖYLEMİ DEĞİŞİYORMUŞ

MEĞER
- "Wall Street Journal" dünkü sayısında AK Parti sözcüsü Hüseyin Çelik'in yaptığı açıklamada, bizim farkına varmadığımız, ama onların dikkatini çeken bir detayı aktarıyor.
Çelik, ölen kişilerden söz ederken "Siviller" ifadesini kullanmamış.
Sadece "Kaçakçılar" demekle yetinmiş.
Demek ki...
Asker tamamen kendi sorumluluğunda olunca "iktidar söylemi" değişiyormuş.
Demek ki iktidar belagati da artık mercek altında...
* * *

YABANCI BASIN FIRSAT BEKLİYORMUŞ

MEĞER
- Dün yabancı gazetelere bakınca şu durum açıkça görülüyor.
PKK 25 Türk askerini öldürünce, bu olay gazetelerin manşetlerine çıkmıyordu.
Ama Türk ordusu yanlışlıkla 35 sivil Kürt'ü öldürünce manşet oluyor.
Demek ki...
Bu olayı manşete çıkarmak için fırsat bekleniyormuş.
Her iki gazetenin haberinde de, Kürt sorununda bugüne kadar 30-40 bin kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor.
Ama en azından, ölenlerin hepsinin Kürt olduğu yalanı söylenmemiş.
* * *

KORKUM ŞUDUR

- Bütün bunlara bakınca, şu ihtimali aklımızın bir kenarına yazmalıyız.
Korkarım ki, bazı çevreler Kürt meselesini "Arap Baharı'nın mücavir alanına" sokmaya uğraşacak.
Yani, CNN'nin, BBC'nin hatta El Cezire'nin oraya kamp kurması yakındır...
Hemen kızmayın, öfkelenmeyin.
Hazır olun, hazır olalım...
Yılı böyle bir yazı ile kapatmak istemezdim.
Ama Türk'ün de, Beyaz Türk'ün de, Kürt'ün de, Beyaz Kürt'ün de önündeki gerçek bu...
Yine de umutluyum.
Hepinize iyi yıllar.



NATO’yu 2012’de Zorlu Bir Yıl Bekliyor
2011’de elde edilen başarılar gelecekle ilgili umutları arttırsa da 2012 NATO için yoğun pazarlıklar ve köklü değişim çabalarının öne çıkacağı zorlu bir yıl olacak


Bir yandan geleceğini şekillendirmeye diğer yandan da operasyonel etkinliğini koruyabilmek için günün gerektirdiği imkan ve yetenekleri edinmeye çalışan NATO için 2011, tarihinin en yoğun yıllarından biri oldu. 2011’de kurumsal reformlarını sürdürme, mevcut projelerinde ilerleme kaydetme ve devam eden operasyonları sonuçlandırma hedefiyle yola çıkan NATO, Libya sürpriziyle tüm planlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kaldı.


Üye ülkeler arasında Libya konusunda yaşanan görüş ayrılıkları NATO’nun oldukça sancılı bir karar alma sürecinin ardından devreye girmesi sonucunu doğurdu. Başlangıç, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bazı ülkelerin çekinceleri nedeniyle sancılı olsa da NATO, performans açısından oldukça başarılı bir operasyona imza attı. Birleşmiş Milletler görevlendirmesiyle hayata geçirilen ve “uçuşa yasak bölge, silah ambargosu, sivillerin korunması” ayakları üzerine oturtulan Birleşik Koruyucu Operasyonu, yedi ay sürdü.


Bu süre içinde operasyona 200’den fazla uçak ve 20 kadar gemi katıldı. Savaş uçaklarının 26 binden fazla sorti yaptığı operasyonda 6 binden fazla askeri hedef imha edildi. 18 ülkenin aktif katkı sağladığı operasyonun hava boyutunda NATO’dan sadece 8 ülke vurucu güç olarak rol üstlendi. Bunlar ABD, Fransa, İngiltere, Kanada, Belçika, İtalya, Danimarka ve Norveç oldu. NATO dışından ise Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar uçakları hedef vurma misyonu yüklendi. Silah ambargosu kapsamında Libya açıklarındaki yaklaşık 20 gemiyle yürütülen operasyonda 3100 gemi izlendi. Bu gemilerden 296’sında inceleme yapılırken 11 geminin Libya limanlarına yanaşmasına izin verilmedi.


Libya operasyonu NATO açısından 2011’e damgasını vuran olay olsa da yıl içinde ittifakın kurumsal yapısı açısından son derece önemli bir adım atıldı. İzmir de geleceğin NATO’su açısından önemli olan bu gelişmenin başrol oyuncuları arasında yer aldı. Haziran ayında Brüksel’de yapılan NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda başından bu yana Hava Unsur Komutanlığı olarak görev yapan İzmir’in, “üniformasını değiştirerek” Kara Unsur Komutanlığı olarak görev yapmasına karar verildi. Uzunca bir süre kapatılma tartışmalarının odağında yer alan İzmir’deki NATO komutanlığının korunacak olması Türkiye’nin ittifak içindeki siyasi, operasyonel ve taktik alandaki ağırlığını göstermesi açısından önem taşıyor. İzmir’le ilgili yeni görevlendirme NATO’nun yeni vizyonuyla uyumlu bir adım olma özelliğine de sahip. İspanya’da olan Kara Unsur Komutanlığı’nın batıdan doğuya kaydırılması NATO’nun görev aldığı yeni bölgeler dikkate alındığında daha anlamlı hale geliyor.


NATO’nun öncelikleri arasında yıllardır ilk sıralarda yer alan Afganistan’daki geçiş sürecine 2011’de hız verildi. Güvenliği kademeli olarak Afgan makamlarına bırakmaya başlayan NATO, Irak’ta da 2004’ten bu yana sürdürdüğü eğitim misyonunu tamamladı.


2011’i oldukça sıcak geçiren NATO’yu soğuk bir 2012’nin beklediğini söylemek mümkün. NATO’nun üye ülkelerin halklarını ve topraklarını olası balistik füze tehditlerine karşı korumak amacıyla devreye sokmak istediği savunma sisteminin, İttifak ile Rusya arasında ciddi düzeyde sorun yaratmayı sürdürmesi 2012’de “soğuk savaş bulutlarının” yoğunlaşmasına neden olabilir. NATO projenin hedefinin Rusya olmadığını her fırsatta dile getirse de şu ana kadar Moskova’yı ikna edemedi. NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen’in, “Füze savunmasında henüz anlaşamadık ama çabaları sürdürmenin, konuşmaya ve birbirimizin endişelerini dinlemeye devam etmenin önemi üzerinde görüş birliği sağladık. Çünkü biliyoruz ki füze savunmasında anlaşırsak ilişkilerimizde yeni bir dönem başlayacak” yönündeki ifadeleri NATO’nun 2012 mesaisinin büyük bölümünü bu konuya ayıracağını gösterir nitelikte. Bir unsuru da Türkiye’de konuşlandırılacak olan füze savunma sisteminin aşama aşama ilerletilmesi ve yaklaşık 10 yıl içinde tam operasyonel olması planlanıyor. NATO’nun hedefi, Rusya’yla bu konuda yaşanan pürüzlerin, sistemin ilk operasyonel kapasiteye ulaştığının açıklanacağı 20-21 Mayıs 2012'deki Chicago Zirvesi’ne kadar çözülmesi yönünde.


2011’de elde edilen başarılar NATO’nun geleceğe yönelik umutlarını arttırsa da 2012 İttifak için yoğun pazarlıkların, kıyasıya müzakerelerin ve köklü değişim çabalarının öne çıkacağı zorlu bir yıl olacak.





Filistin ve İsrail – kaçırılan olanaklar ve bulanık perspektifler yılı

Sona ermek üzere olan 2011 yılı, politikacıların Filistin probleminin çözümüne bağladıkları umutları boşa çıkardı. İsrail ile Filistin arasında görüşmeler süreci yeniden başlatılmadı.  Daha önce  varılan anlaşmalar şüpheye alınıyor. Gözlemciler şu fikirde birleşiyorlar: Her iki taraf, kendi iç problemlerinin ve Arap dünyasını kapsıyan genel radikalleşme eğiliminin rehinelerine dönüştü. Filistin ile İsrail arasında yeniden diyalogu başlatma yeltenişleri yılı aşkın bir süredir devam ediyor. 2010 Sonbaharında Amerikalılar tarafından organize edilen görüşmelerde Filistinliler görüşmelerin konusu üstüne vizyonunu açıkladılar. Filistinliler, İsrail’in yerleşimcilik faaliyetlerinden vaz geçmesinde ve 1967 yılındaki sınırlar çerçevesinde Filistin devletini ve Doğu Kudüs’ü Filistin devletinin başkenti olarak tanımasında ısrar ediyorlar. İsrail kendi güvenlik çıkarlarından  ödün veremediğine işaret ederek tüm bu istemleri redetti.O andan başlıyarak her iki taraf başlıca olarak birbirlerini sitem etmekle uğraşıyor.
2011 yılının başlarında Rusya devlet başkanı Dmitriy Medvedev Ürdün ve Filistin’e ziyarette bulundu. Formel bir bahane ile Medvedev’in İsrail ziyareti son anda iptal edildi. Aynı zamanda Medvedev Filistinli lider Mahmut Abbas ile görüşürken  bağımsız Filistin devletinin tanınmasının Moskova  için bir problem olmadığını duyurdu.
Filistinliler diplomatik taaruza geçtiler. Ve onlar Birleşmiş Milletlere üyeliği konulu başvuru dilekcesinin ABD’nin pozisyonu yüzünden her halde onaylanmıyacağını anlatıkları halde Birleşmiş Milletlere ilgili başvuru mektubunu sundular. Filistinliler ÜNESKO’ya katılabildiler. Bunun da Filistinliler için  büyük önemi vardır. Şimdi  “Arap baharı” olarak adlandırılan faktör de belirli rol oynadı. Rusya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi akademisi Doğu Araştırmalar Merkezi başkanı Andrey Volodin “Rusya’nın Sesi” radyosuna verdiği demeçte bu hususta şunları söyledi:
Bizzat Batı, Arap-İsrail ilişkilerini kötüleştirmede büyük bir rol oynadı. Libya’da iç ihtilaf ABD, Fransa ve İngiltere tarafından teşvik edildi. Bu ülkeler radikal islamcı güçleri iktidara getirdiler. Bu güçler de faaliyetleri ile diğer Arap ülkelerindeki durumu devamlı etkileyecekler. Bunun için  İsrail, Muammer Kaddafi rejimini devirme yeltenişlerine belirli derecede mutedil tepki verdi. Devrimden sonraki gelişmeler sonucunda Mısır’da radikal islamcıların iktidara gelmeleri olasılığı İsrail’i çok tedirgin ediyor. Sözün kısası denebilir ki 2011 yılında Arap-İsrail ilişkileri, hem objektif nedenler yüzünden, hem de dolaylı nedenler sonucu  kötüleşti.
Fakat Filistinliler başka bir problemi çözebildiler HAMAS ile Abbas’ın kontrolü altında bulunan el FETİH arasındaki iç çelişkiler giderildi. Dört yıl süren çelişkilerden sonra iki taraf arasında parlamento seçimlerinin yapılması ve gelecekte ulusal birlik hükümetinin kurulması konusunda mutabakata varıldı, Bu, İsrail’in hoşuna gitmedi. İsrail başbakanı Netanyahu hemen şu uyarıda bulundu: HAMAS Filistin hükümetine girdiği takdirde iki taraf arasında görüşmeler yapılmıyacaktır. Abbas’ın çevresindekiler buna karşılık olarak 20 yıl kadar önce Oslo’da varılan anlaşmalardan vazgeçileceğini ima ettiler. Durum çıkmaz halini alıyor. Böyle koşullarda yalnız tek tük ülkeler duruma etki yapabilir.Hem HAMAS ile el FETİH’e, hem de İsrail’e etki yapmak yeteneğinde olan Rusya, böyle ülkelerden biridir.


Medvedev: Ermenistan ve Rusya’nın stratejik partnörlüğü Güney Kafkasya’da güvenlik düzeyinin yükselmesine katkıda bulunuyor
Rusya Federasyonu devlet başkanı Dmitri Medvedev yılbaşı vesilesiyle bir kutlama mesajı yayımladı.
Kremlin basın servisinden NEWS.am’e verilen bilgiye göre; mesajda özellikle Ermenistan ve Rusya arasındaki verimli, gelişen stratejik ortaklığın Sovyet sonrası alanda entegrasyon süreçlerine ve Güney Kafkasya’da güvenlik düzeyinin yükselmesine katkıda bulunduğu belirtilmekte.
Mesajda ″Önümüzdeki yıl daha önemli mutabakatların hayata geçirilmesine uyumlu ve verimli çalışmanın eşlik etmesi umudundayız″ denmekte.



Yukarı Karabağ ve Çevresindeki Kentler, 2012 Yılında Ermeni İşgalinden Kurtarılacak

TBMM Milletvekili TÜRKSAM Başkanı Sinan Oğan, "Yukarı Karabağ sorununun şu ana kadar ortadan kalkmamasının nedeni, Ermenistan iktidarının yapıcı olmayan adımlar atması" şeklinde bir açıklamada bulundu.
SalamNews'a konuşan Oğan, "Ermenistan, yıllardır Azerbaycan topraklarının yüzde 20'sini işgal altında tutuyor. İhtilafın çözüm sürecinin uzaması, bölgede savaş çıkma riskini artırıyor. Ne yazık ki, Ermenistan, işgal altında tuttuğu Azerbaycan topraklarını boşaltmıyor. Yukarı Karabağ ve çevresindeki kentlerin, 2012 yılında Ermeni işgalinden kurtarılacağına inanıyorum. Barış yoluyla olmasa bile, Azerbaycan, topraklarını hangi yolla geri alacağını çok iyi biliyor. Ermenistan'ın, işgal ettiği Azerbaycan topraklarında uzun süre kalamayacağına ve yürüttükleri işgal politikasının, kendilerini ne kadar aksattığını anlayacaklarına inanıyorum." dedi.
Ermenistan'da iktidar değişikliğinin olması halinde Yukarı Karabağ ihtilafının barış yoluyla çözümünün etkileneceğini söyleyen Oğan, "Çünkü şu anki Ermenistan yönetimi, Yukarı Karabağ ihtilafının çözümüne yönelik çaba göstermiyor." dedi.



Hiç yorum yok:

Psikolog Mustafa Said MERT

Doktor Stres Blog Sayfasına Hoşgeldiniz

Psikolog İş İlanı

Psikoloji Arşivi

Endüstri Psikolojisi

Politik Psikoloji

Psiko Onkoloji

mektebim

Kitabevim

Eski Fotoğraflar

Dailymotion

YouTube

World Travel Channel